CHP Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğrul, TBMM Basın Toplantısında, Can Atalay’ı ele aldı.
Açıklama şu şekilde:
Bugünden itibaren adalet sistemi olarak bambaşka bir ülkeye uyandığımızı düşünüyorum. İki yüksek mahkeme, biri Yargıtay diğeri hiyerarşik olarak onun da üzerinde tüm mahkemelerin üzerinde olan Anayasa Mahkemesi arasında bir kriz, resmen hukuk tarihinde bir ilk yaşandı dün. 25 Ekim’de Anayasa Mahkemesi Can Atalay hakkında hak ihlali kararı vermişti. 25 Ekim’den bu yana da bizler, AYM kararı doğrultusunda ihlalin sonuçları ortadan kaldırılarak Can Atalay’ın tahliye edilmesini bekliyorduk. Ancak tahliye edilmedi, süreç uzatıldı. Ancak dün, Yargıtay, kendini Anayasa Mahkemesi yerine koyarak Anayasa Mahkemesi’ni eleştirdi, bu kararı veren üyeler hakkında suç duyurusunda bulunarak üyeleri tehdit altında bıraktı ve alt mahkemeye de ‘Sen Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayabilirsin!’ diyebildi. Ülke olarak Dünya tarihinde olmayan daha önce emsali görülmemiş olayların ve kararların altına imza atmakta üzerimize yok. Dün Can Atalay’ın hak ihlaline uğradığına karar veren Anayasa Mahkemesi’ni tanımayan Yargıtay’ın hukuk tarihinde örneği görülmemiş bir kararını da gördük. Artık bu da olamaz! Diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı.
Dün, basın emekçileri Anayasa Mahkemesi’nin önünde görüşülmekte olan bir başka kararı daha bekliyordu. Dezenformasyon, yani iktidarın ‘yanlış bilginin yayılmasını engelleme’ olarak nitelediği ancak gazetecileri yaptıkları haberlerden dolayı içeri atan yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini bekliyordu. Geçen hafta Tolga Şardan, Cengiz Erdinç ondan öncesinde Barış Pehlivan gibi gazetecilerimizi mesleklerinin gereğini yaptıkları için tutuklayan, tehdit altında bırakan yasanın iptali Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi. Ardından da Anayasa’yı hiçe sayan Can Atalay üzerinden verilmiş olan bu karar sadece Can Atalay’ı etkileyen bir karar değildir.
Değerli Basın Mensupları,
Burada görünenin ardında bir niyet var. Can Atalay üzerinden dizayn edilmeye çalışılan bir Anayasa Mahkemesi meselesi var bunu görmemiz gerekiyor. Şimdi biraz daha geriye gidelim. Biliyorsunuz 28 Şubat 2016’da Anayasa Mahkemesi Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünün açan, saraya tabi olmayan bir basının önünü açan tarihi bir karar vermişti. Neydi bu karar? O dönemde Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Mit Tırları ile ilgili yapmış oldukları bir haber nedeniyle tutuklanmışlardı ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru ile ‘hak ihlali’ kararı verildi ve 92 gün sonra serbest kalmışlardı. Bu gerçekten o dönem için tarihi bir karardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum!’ söyleminde bulunmuştu hatırlarsanız. Anayasa Mahkemesi dizaynı buradan başlıyor aslında.
Bugün, Yargıtay’dan gelen bu karar bir anlamda Anayasa Mahkemesi kararının tanınmadığını, saygı da duyulmadığını gösteriyor. Karar içeriğine bakarsanız, Yargıtay bu kararı tanımıyorum diyor, dönüyor meclise parmak sallıyor diyor ki ‘gereğini yapın!’. Bununla da kalmadı, Yargıtay, Can Atalay hakkında hak ihlali veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Görülmemiş olay! Bütün bunlar hukuksuz! Anayasa madde 153’e göre hukuksuz. Anayasa’da öngörülen Anayasa Mahkemesi üyelerinin hangi şartlara göre nasıl yargılanacağına dair yasanın hükümlerine de aykırı. Anayasa’nın 148. Maddesi Anayasa Mahkemesi üyelerinin görevleriyle ilgili suçlardan ötürü Anayasa Mahkemesi’nde yargılanacağını hükmediyor. Yani istiyorlar ki, kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri çoğunlukta kalan üyeleri yargılasın!
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Can Atalay ile ilgili kararını okuduk. Bu ülkede yüksek yargının karar içeriğinde hukuki değerlendirmeden ve hukuki tespitte bulunmaktan tamamen uzak, yüce mahkeme ile laf dalaşına girdiğini görmek de en az kararın sonucu kadar hicap duyma sebebidir.
Anayasa Mahkemesi’nin varlığından rahatsız olan bir kesim var. Yargı içindeki tarikatlardan taraf olmamış, o çizgide yer almamış, hala yargının bağımsızlığını şiar edinmiş hakimlerin varlığından ve onların vermiş olduğu kararlardan rahatsız olanlar var. Sarayın MHP eliyle Anayasa Mahkemesi’ni kaldırmak için harekete geçmesiyle başlayan süreçte Anayasa Mahkemesi ve üyeleri yıpratıldı. Yürütmeyi kendine kalkan edinerek, kendilerine verilen yargı yetkisini kötüye kullanan ve kuvvetler ayrılığını reddeden bir anlayışla adeta anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışan Yargıtay üyeleri görevden el çektirilmelidir.
Cumhurbaşkanı başdanışmanı, bu kararın gerekçeleriyle doğru olduğunu savunmuş ve eklemiş; ‘Yargıtay’ın kararı ayrıca turnusoldür, kim milli yargıdan yana kim değil belli olur. Türkiye, milli yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın.’ Ben, Sayın Uçum’un bu akıllara zarar açıklamasının satır aralarında dün akşam verilen bu kararın, yargı erki içindeki iki tarafın çekişmesi olduğu anlamını okuyorum. Perde arkasında, devleti ele geçirme odaklı tarikatlarda yetiştirip yerleştirdikleri savcı ve hakimlerin çekişmesi var. Hangimiz daha milli yarışı var. Çünkü hukuka aykırı, insan onuruna yakışmayan her uygulamalarını, kamu vicdanına hitap eder şekilde ‘milli’lik ile örtbas etmek gibi bir alışkanlıkları var. Zira, milli yargı diye bir şey yoktur. Yargı bağımsız, tarafsız ve herkes içindir. Hukukun üstünlüğü herkes içindir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları kurum, kişi ayırt etmeksizin bağlayıcıdır. Bunu yok saymak, milletin egemenliğini yok saymaktır. Can Atalay üzerinden, Yargıtay’ı kullanarak Anayasal düzene karşı yapmaya çalıştığınız darbe gün gelir ayağınıza dolanır.
Bunun Cumhurbaşkanının bilgisi ve kontrolü dışında olmasının ihtimali yok. Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum ve saygı duymuyorum diyen bir Cumhurbaşkanı zaten bu kararları, bu çıkışları, Anayasa Mahkemesi’nin yapısının bu şekilde dizaynını planlıyordu. Çok vahim bir tablo!
Bizler parlamentomuzdan çıkan yasaların denetimini de Anayasa Mahkemesi’ne götürerek yapıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı bu şekilde etkisiz hale getirildiğinde tamamen denetimsiz bir sürece girilmiş olacak. Bu bizim için hem içte hem de dışta çok ciddi itibar kaybına neden olacak bir durumdur. Çünkü Anayasa’nın tanınmadığı, en üst mahkemenin yok farz edildiği krizden mutlaka dış politika da etkilenecektir. Yargıyı ve hukuk devleti kimliğini tahrip etmeye çalışan anlayışı amacına bir adım daha yaklaştıran bir tutumdur. Artık basit bir krizden bahsetmiyoruz, bu bir artık devlet krizidir! Bu karar Anayasal düzene karşı bir başkaldırıdır. Parlamentomuza karşı da bir darbe girişimidir.
Parlamentomuzdaki tüm grupların bu hukuk garabetine tepki göstermeleri gerekmektedir. Dün akşam Genel Başkanımız Sn. Özgür Özel’in çağrısıyla olağanüstü bir grup toplantısı yaptık ve grubumuz olarak da tepkimizi ortaya koyduk. Bu gün de Genel Başkanımız Sn. Özgür Özel, Meclis Başkanı Sn. Numan Kurtulmuş’la görüşerek Meclis Danışma Kurulu’nu olağanüstü toplamasını talep etmiştir. Hukuk ve adalet herkese lazımdır, lazım olacaktır. Can Atalay için, üzerine ant içtiğimiz Anayasamıza sahip çıkmak için buna direnmek zorundayız.
Bu basit bir kriz, hukuksal bir karmaşa değildir. Bu bir devlet krizidir. Siyasal bir krizdir Yargı erkinin tamamen siyasallaştığının kanıtıdır. Bu hukuksuzluğa teslim olamayız. Olmayacağız! Direneceğiz! Her konuda her söyleminde milli iradeyi kutsayan iktidarı aklı selime, milli iradenin en yüksek seviyede tecelli ettiği kurum olan Gazi Meclisimizi tehdit eden, meclisi baskı altına almaya çalışan, vatandaşın oy vererek meclise gönderdiği milletvekilini hapis tutarak, halkın iradesini engellemeye çalışan, hukuk devletinin temellerine dinamit koyan bu yapıya karşı, hukukun üstünlüğüne inanan tüm siyasi parti gruplarını bu direnişe destek vermeye davet ediyorum.