Merhaba sevgili okurlarımız. Bugün sizlerle ilk köşe yazım ile karşınızdayım. Genç bir kalem olarak dünyaya Polyanna gibi bakacağımı düşünebilirsiniz. İnanın öyle olmadığını yazı dizilerimi takip ederek anlayacaksınız. Ben Kdz. Ereğlili bir hemşehrinizim. Piri Reis Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi mezunuyum. Bugün sizlere ilk yazımda ne kadar özgür olup olmadığımızı anlattım.
Özgürlük, dünyanın en güzel hislerinden biridir ya da öyle sanıyoruz. İnsanlar yürürken, koşarken, konuşurken ve hatta düşünürken bile kendini özgür zanneder. Peki ya gerçekten öyle mi? Düşüncelerimiz tamamen bize mi ait?
“Ben bir kuş değilim ve hiçbir ağ beni kapana kıstıramaz: Ben kendi bağımsız iradesine sahip, özgür bir bireyim!” Edası ile yaşıyor bütün insan âlemi. Ama kim bilir belki dünyaya gelmiş bütün insanlar birer kobaydır. Bütün bu hayatı, evreni araştırmak bizi korkularımızla baş başa bırakır. Ve korku ilerlemenin en büyük düşmanıdır. Kimi insan karanlığın içinde korkuya kapılır kimi insan bir yükseğe çıkınca kimisi de dinini terk etmekten…
Korkularımız özgürlüğümüzün olmadığının en büyük kanıtıdır. Benim en büyük korkum yalnızlıktır ama baktım ki yalnızlığa alıştım. Şimdi ise en büyük korkum bu alışkanlığımın devam etmesi oldu. Kimse özgür değil herkes kısıtlı bir hayat yaşıyor. Ve bir insanın özgürlüğü başka bir insan tarafından alınmasa da kaderi tarafından alınır. Geçmiş, bugün, gelecek her biri birbirini etkiler. Peki ya kaderimiz gerçekten bize mi bağlı ya da çoktan var olmuş bir hayatı mı yaşıyoruz? Bildiklerimiz bir damla bilmediklerimiz ise okyanus.